أَوۡ
خَلۡقٗا
مِّمَّا
يَكۡبُرُ
فِي
صُدُورِكُمۡۚ
فَسَيَقُولُونَ
مَن
يُعِيدُنَاۖ
قُلِ
ٱلَّذِي
فَطَرَكُمۡ
أَوَّلَ
مَرَّةٖۚ
فَسَيُنۡغِضُونَ
إِلَيۡكَ
رُءُوسَهُمۡ
وَيَقُولُونَ
مَتَىٰ
هُوَۖ
قُلۡ
عَسَىٰٓ
أَن
يَكُونَ
قَرِيبٗا
٥١

De ki: "İster taş veya demir ya da kalbinizde büyüttüğünüz başka bir yaratık olun, yine de dirileceksiniz." "Bizi tekrar kim diriltir?" derler; de ki: "Sizi ilk defa yaratan." Sana başlarını sallayarak: "Ne zamandır bu?" derler. "Yakında olması mümkündür" de.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:52

يَوۡمَ

يَدۡعُوكُمۡ

فَتَسۡتَجِيبُونَ

بِحَمۡدِهِۦ

وَتَظُنُّونَ

إِن

لَّبِثۡتُمۡ

إِلَّا

قَلِيلٗا

٥٢

Sizi çağırdığı gün, O'na hamdederek davetine uyarsınız ve kabirlerinizde pek az bir müddet kaldığınızı sanırsınız.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:53

وَقُل

لِّعِبَادِي

يَقُولُواْ

ٱلَّتِي

هِيَ

أَحۡسَنُۚ

إِنَّ

ٱلشَّيۡطَٰنَ

يَنزَغُ

بَيۡنَهُمۡۚ

إِنَّ

ٱلشَّيۡطَٰنَ

كَانَ

لِلۡإِنسَٰنِ

عَدُوّٗا

مُّبِينٗا

٥٣

İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şeytan şüphesiz insanın apaçık düşmanıdır.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:54

رَّبُّكُمۡ

أَعۡلَمُ

بِكُمۡۖ

إِن

يَشَأۡ

يَرۡحَمۡكُمۡ

أَوۡ

إِن

يَشَأۡ

يُعَذِّبۡكُمۡۚ

وَمَآ

أَرۡسَلۡنَٰكَ

عَلَيۡهِمۡ

وَكِيلٗا

٥٤

Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse size azabeder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:55

وَرَبُّكَ

أَعۡلَمُ

بِمَن

فِي

ٱلسَّمَٰوَٰتِ

وَٱلۡأَرۡضِۗ

وَلَقَدۡ

فَضَّلۡنَا

بَعۡضَ

ٱلنَّبِيِّـۧنَ

عَلَىٰ

بَعۡضٖۖ

وَءَاتَيۡنَا

دَاوُۥدَ

زَبُورٗا

٥٥

Göklerde ve yerde olan kimseleri Rabbin daha iyi bilir. And olsun ki peygamberleri birbirinden üstün kılmış ve Davud'a Zebur vermişizdir.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:56

قُلِ

ٱدۡعُواْ

ٱلَّذِينَ

زَعَمۡتُم

مِّن

دُونِهِۦ

فَلَا

يَمۡلِكُونَ

كَشۡفَ

ٱلضُّرِّ

عَنكُمۡ

وَلَا

تَحۡوِيلًا

٥٦

De ki: "Allah'tan başka tanrı olduğunu sandıklarınızı çağırın; sizin bir sıkıntınızı gidermeye ve onu değiştirmeye güçleri yetmez."

— Turkish Translation(Diyanet)

17:57

أُوْلَٰٓئِكَ

ٱلَّذِينَ

يَدۡعُونَ

يَبۡتَغُونَ

إِلَىٰ

رَبِّهِمُ

ٱلۡوَسِيلَةَ

أَيُّهُمۡ

أَقۡرَبُ

وَيَرۡجُونَ

رَحۡمَتَهُۥ

وَيَخَافُونَ

عَذَابَهُۥٓۚ

إِنَّ

عَذَابَ

رَبِّكَ

كَانَ

مَحۡذُورٗا

٥٧

Taptıkları putlar Rablerine daha yakın olmak için vesile ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar. Zira Rabbinin azabı korkmağa değer.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:58

وَإِن

مِّن

قَرۡيَةٍ

إِلَّا

نَحۡنُ

مُهۡلِكُوهَا

قَبۡلَ

يَوۡمِ

ٱلۡقِيَٰمَةِ

أَوۡ

مُعَذِّبُوهَا

عَذَابٗا

شَدِيدٗاۚ

كَانَ

ذَٰلِكَ

فِي

ٱلۡكِتَٰبِ

مَسۡطُورٗا

٥٨

Kıyamet gününden önce ortadan kaldırmayacağımız veya çetin azaba uğratmayacağımız bir şehir yoktur. Bu, Kitap'da yazılıdır.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:59

وَمَا

مَنَعَنَآ

أَن

نُّرۡسِلَ

بِٱلۡأٓيَٰتِ

إِلَّآ

أَن

كَذَّبَ

بِهَا

ٱلۡأَوَّلُونَۚ

وَءَاتَيۡنَا

ثَمُودَ

ٱلنَّاقَةَ

مُبۡصِرَةٗ

فَظَلَمُواْ

بِهَاۚ

وَمَا

نُرۡسِلُ

بِٱلۡأٓيَٰتِ

إِلَّا

تَخۡوِيفٗا

٥٩

Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.

— Turkish Translation(Diyanet)

17:60

وَإِذۡ

قُلۡنَا

لَكَ

إِنَّ

رَبَّكَ

أَحَاطَ

بِٱلنَّاسِۚ

وَمَا

جَعَلۡنَا

ٱلرُّءۡيَا

ٱلَّتِيٓ

أَرَيۡنَٰكَ

إِلَّا

فِتۡنَةٗ

لِّلنَّاسِ

وَٱلشَّجَرَةَ

ٱلۡمَلۡعُونَةَ

فِي

ٱلۡقُرۡءَانِۚ

وَنُخَوِّفُهُمۡ

فَمَا

يَزِيدُهُمۡ

إِلَّا

طُغۡيَٰنٗا

كَبِيرٗا

٦٠

Sana: "Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır" demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye yaramıyor.

— Turkish Translation(Diyanet)

İpucu: ile gezinmeyi deneyinctrlK